Bond filmlerinin sayısız kötü karakteri, Rocky IV’ün Ivan Drago’su ve Iron Man 2’nin Ivan Vanko’su, ilk John Wick’ten Viggo Tarasov, A Good Day to Die Hard’dan Yuri Komarov, John Rambo filminin Yarbay Sergei Podovsky’si… Bir de daha yakın tarihten hepimizin âşık olduğu bir anti-hero karakter olarak Killing Eve’in Villanelle’i.
Amerika ve Avrupa yapımı filmlerde ne kadar fazla Rus kötü karakterle karşılaştığını hiç fark ettin mi? Aynısı başka bir millet için yapılsa ırkçılık karşıtı ciddi tepkiler alınır ama bir Rus kötü karakterle karşılaştığımızda çoğumuz yadırgamıyoruz. Filmlerde kötü olmak ve Rus olmak artık o kadar iç içe geçmiş hâlde.
Ruslar, Avrupa ve Amerika için her zaman bir tehditti. Ama filmlere yansıyacak kadar düşmanlaştırma Soğuk Savaş döneminde başladı.
“Soğuk Savaş” dediğimizde 1947-1991 yılları arasında dünyanın iki süper gücü olan ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki ideolojik ve siyasi gerilimden bahsediyoruz.
Biri kapitalist, diğeri ise sosyalist değerlerin dönemlerindeki en büyük temsilcisi olan iki ülke, birbirleri ile doğrudan savaşmak yerine etki edebildikleri başka ülkeler üzerinden birbirleri ile dolaylı olarak bir rekabete girmişlerdi.
Bu dönemde nükleer silahların yaygınlaşması, casusluk faaliyetleri, iki taraftan da ideolojik propagandaların tüm dünyaya yayılması gibi birçok taktik kullanılsa da sıcak bir çatışma yaşanmadı. Ancak iki ülke arasındaki rekabet tüm dünya siyasetini belirledi.
1940’lar ve 50’ler, Amerika’nın yoğun bir Sovyet ve komünizm karşıtı propagandaya giriştiği dönemlerdi.
“Kızıl Tehlike” denilerek, komünist casusluk faaliyetlerine ve Ruslara dair ciddi bir korku iklimi devlet eliyle yayıldı. Bu rüzgâr, Hollywood’a da ulaştı. “Amerikan Karşıtı Faaliyetler Temsilciler Meclisi Komitesi” (HUAC), birçok endüstriyi olduğu gibi film ve televizyon sektörünü de herhangi bir komünist bağlantıları olup olmadığı konusunda yakın markaja aldı.
Bütün bu hükûmet baskısı altında, ülkeye bağlılığını ispatlamak isteyen Hollywood yapımcıları, karakterleri oldukça tek boyutlu olan Sovyet casusu karakterlere bolca yer verdiler, bu karakterleri düşmanlaştıran şiddet dolu filmler ürettiler.
Böylece Rus kötü karakter klişesi ortaya çıktı ve Hollywood’dan tüm dünyaya yayılan filmlerle normalleşti.
Bu durum çok uzun yıllar sayısız filmle sürdü. Aynı yıllarda, sinemaya daha sanatsal bir yerden yaklaşan Hitchcock gibi önemli yönetmenlerin, bu klişeleştirmeye eleştirel yaklaşan önemli yapımları da oldu.
Yine de ırkçılığın ve karakter stereotipleştirme ya da başka bir ismiyle etiketlemenin bugünkü kadar tartışılmadığı zamanlardı ve Rus kötü karakterler binlerce filmde yer aldı.
Amerikalılar iyiyse Ruslar kötü olmalıydı.
Bu tür etiketleme ve stereotipleştirmeler aslında her zaman toplumsal bir hikâyeye dayanır. Toplum tarafından dışlanan eş cinsel, siyahi vb. gruplar genellikle başrol olmak yerine dar veya kötü kalıplara kolayca sıkıştırılır.
Kimi zaman da doğrudan devlet eliyle, güncel siyasi ideolojiyi yaymak için yapılır. ABD için bu konuyu filmlere yerleştirmek, diğer alanlardaki jeopolitik rekabetlere dayalı bu öneriyi izleyicinin kolayca kabul etmesine de yardımcı oluyordu.
Sovyetler dağıldıktan sonra filmlerdeki Rus kötü karakter sayısında gözle görülür bir düşüş yaşanmaya başladı.
Bu dönemlerde dünya politikasında dengeler değişiyordu. Özellikle 11 Eylül saldırıları sonrasında bu kez Orta Doğulu kötü karakterlerin sayısında bir artış gözlendi.
Ama garip şekilde bu stereotipleştirmeler Rus bir kötü karakter yazmaya göre çok daha kolaylıkla ırkçılık karşıtı tepkiyle karşılaşıyordu.
Rus kötü karakter yazmak için ise artık ne Soğuk Savaş ne de Amerikan propagandası ile alakadar olmanıza gerek vardı. Kötü karakter yazarken aklınıza ilk gelen şey, ciddi ve soğuk tavırlı bir Rus olması olabilirdi. Dolayısıyla Rus kötü karakterler azalsa da bitmedi.
Kötü temsillerdeki düşüş durumu pek uzun sürmedi.
Putin’in aşırı sağcı politikalarının yükselişi, Kırım’ın işgali ve özellikle de Ukrayna’nın işgali ile birlikte Batı toplumlarında oldum olası yerleşik olan Rus antipatisi yeniden yükseldi. Bu durum anında film sektörüne de yansıdı, bugün filmlerdeki Rus kötü karakterlerin oranı yine Soğuk Savaş dönemine yaklaşmış durumda.
Ne yazık ki dünya çapında ırkçılığın yeniden yükseldiği bir dönemden geçiyoruz. Bu da tüm Rusya halkının, Putin ve politikaları ile bir tutulmasına yol açabiliyor. Ama bunun hiçbir halk için böyle olmadığını, devlet ideolojisi ile bireyin bambaşka şeyler olduğunu kendimize yeniden ve yeniden hatırlatmak, bu tür stereotipleştirmelerin karşısında durmak gerek.
İlgili diğer içeriklerimiz: