İstanbul’da gerçekleştirilen “Filistin Sempozyumu”na katılan akademisyen ve uzmanlar, İsrail’in 7 Ekim’den bu yana Gazze Şeridi’ne düzenlediği saldırıların, dünyada toplumsal ve hukuki düzeyde İsrail’le ve eylemleriyle ilgili algıları değiştirdiğini vurguladı.
İbn Haldun Üniversitesi tarafından düzenlenen ve çok sayıda akademisyenin katıldığı sempozyumun son gününde birçok oturum yapıldı.
Etkinliğin, “İnkardan İkrara: Gazze Soykırımı Üzerine Toplumsal Hukuki Perspektifler” başlıklı oturumunda konuşan Osaka Jogakuin Üniversitesinden akademisyen Saul Takahashi, İsrail’in 2012’den bu yana Gazze’de suç işleme niyetinde olduğunu söyledi.
Gazze sakinlerinin bir açık hava hapishanesinde yaşadığını anlatan Takahashi, “Gazzeliler, sırf orada doğdukları için hapis hayatı yaşayan masum insanlardır.” dedi.
İsrail’in, Filistinlileri yurtlarından kovarak orayı ele geçirmesini sağlayacak etnik temizlik planları yaptığına işaret eden Takahashi, insanların İsrail’in devam eden etnik temizlik ve yerleşim faaliyetlerine ilişkin bilgi sahibi olmasının önemli hale geldiğini kaydetti.
Takahashi, “Dünyadaki insanlar İsrail’in ne yaptığını ve işlediği suçları anlamaya başladı. İki devletli çözümden çekinerek bahseden Batı bile artık bunu daha güçlü şekilde dillendiriyor. Filistinlilerin bağımsızlığa ve özgürlüğe doğru gittiği görülüyor.” diye konuştu.
Güney Afrika’nın davasının sonuçları
Texas Üniversitesinden Sabah Kerim ise İsrail’in işlediği ihlallerin uluslararası toplum tarafından cezalandırılmadığını ve Uluslararası Ceza Mahkemesinin caydırıcılığı olmayan bir mahkemeye dönüştüğünü dile getirdi.
Güney Afrika tarafından Uluslararası Adalet Divanında (UAD) açılan davaya dikkati çeken Kerim, “Güney Afrika ırkçılığın acısını çekti. Bu, İsrail’e dava açmasına katkıda bulunmuş olabilir.” değerlendirmesinde bulundu.
Kerim, Güney Afrika’nın İsrail’i suçladığı ihlaller ve soykırımın daha önce gündemde olmadığının ancak bugün UAD’nin önüne getirilen bir davanın konusu olduğunun altını çizdi.
Kerim, “Bir Japon şirketinin İsrail ile askeri işbirliğini kestiğini görüyoruz, bu da Güney Afrika’nın davasının sonuçlarından biri olarak değerlendirilebilir. Belki de bu daha fazla şirketin İsrail’i boykot etmesinin önünü açar.” ifadesini kullandı.
Boykot, Filistin’de yaşananlara karşı başvurulabilecek güçlü bir koz
“Filistin ile Küresel Dayanışma ve Genişleyen Mücadele” temalı diğer oturumda söz alan Güney Afrikalı insan hakları aktivisti Shamim Hargovan ise Filistin’de yaşananlarla ilgili, uluslararası birlik ve boykot da dahil olmak üzere çeşitli yollara başvurulabileceğini kaydetti.
Boykotun, İsrail üzerinde baskı oluşturma potansiyeline sahip olduğunu söyleyen Hargovan, Filistin’de yaşanan soykırımın, etnik temizlik suçu olarak kabul edilmesi gerektiğine vurgu yaptı.
İstanbul Gedik Üniversitesinden akademisyen Selim Sezer de “Boykot önemli bir harekettir ve sadece İsrail ürünlerini satın almamak değil, onları destekleyen şirketlerin boykot edilmesini de içerir.” dedi.
Sezer, boykotun İsrail’e her alanda destek veren ve işbirliği yapan herkesin boykot edilmesi anlamına geldiğini ifade etti.